ivedik otokaporta

Futbol artık Külliye’nin oyunu mu? Kimin şampiyon olacağı ilan edilsin

Bazı sessizlikler vardır ki, çığlıktan daha çok şey anlatır.
Geçen hafta eski FIFA kokartlı hakem Ali Palabıyık’ın attığı taş, Türk futbolunun ağır sessiz sularında büyük bir yankı uyandırdı. Palabıyık canlı yayında “Hakem atamaları külliyeden gelen talimatlarla yapılıyor” dedi.
Arkasından bir diğer eski FIFA kokartlı hakem Selçuk Dereli geldi; taşı büyüttü, suyu daha da bulandırdı.
“Biz yıllardır söylüyoruz” dedi, “Türk futbolunun mukadderatına siyaset karar veriyor. MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu sana yazıklar olsun. Bunlar yanlışsa çıkıp palavrayla.”
Sonra?
Hiçbir yerden tek bir yalanlama gelmedi.
Ne Merkez Hakem Heyeti’nden, ne Futbol Federasyonu’ndan, ne de ithamın merkezi saraydan.
Adeta, Oscar ödüllü “Kuzuların Sessizliği” sinemasının kaygı ve tansiyon senaryosu üzere.
Oysa şöyle bir gerçek var; Sustuğun anda, gerçeğin aynasına kendi yüzünü kazırsın.

Bugün o aynaya baktığımızda ne görüyoruz?
Adil rekabetin, onurlu uğraşın, terle kutsanan muvaffakiyetin değil; kulaklara fısıldanan, kapalı kapılarda mühürlenen bir bahtın gölgesini…
Bu savlar şayet doğruysa- ki bu sessizlik hakikat olma ihtimalini yükseltiyor- artık alandaki 22 adamın teri değil, birkaç odadaki kararlar belirliyor kimin kazanacağını.
Bu topun, kalenin, seyircinin, ekiplerin yalnızca dekor olduğu bir tiyatro sahnesindeyiz demektir.
Gerçek çaba yeşil alanlarda değil, talimatlarla yazılıyor demektir.
O vakit soralım.
Bu tezlerin gölgesindeki futbol nedir?
Bir oyun mu? Bir şov mi? Yoksa iktidarın, kendine düzmece bir zafer sahnesi kurduğu diğer bir alan mı?
Eğer sonuçlar maçlardan evvel belirleniyorsa, kim topa neden vurur?
Kaleci neden uçar?
Taraftar neden ağlar?
Antrenör neden sabaha kadar taktik kurar?
Bu soruların karşılığı yok. Zira adil bir gayretin yok olduğu yerde, uğraşın da, umudun da manası kalmaz. Yalnızca görünüş kalır, içi boş bir merasim üzere.
Belki de en doğrusu şudur artık.
Külliyeden bir kararname çıksın, kimin şampiyon olacağı, kimlerin düşeceği ilân edilsin.
Ne futbolculara gerek kalır, ne kadrolara.
Biz de ekran başında, alkış tutup, kimin “takdir edildiğini” izleriz.
Çünkü bu nizam, alanda oynanan bir oyuna değil, sahnenin ardında yazılan bir mukadderata teslim olmuştur artık.
Ve mukadderat, bazen yalnızca sessiz kalınarak yazılır.

Exit mobile version