148 gün sonra tahliye olan Özdağ: Haksız yere suçlandığınızı bilerek yaşamak insanı öfkelendiriyor

Zafer Partisi Genel Lideri Ümit Özdağ, 21 Ocak’ta tutuklanarak gönderildiği Silivri’deki Marmara Cezaevi’nden 148 gün sonra 17 Haziran’da tahliye oldu.

Tahliye kararının münasebetini merak ettiğini söyleyen Özdağ, Sözcü TV’de tutukluluk günlerini ve dava sürecinden bahsetti.

Antalya’da partisinin toplantısında kullandığı tabirler sebebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açılmasına değinen Özdağ, “Sabah İstanbul Başsavcılığının bir soruşturma başlattığını duydum ancak doğrusu üzerinde pek durmadım. Konuşmanın Antalya’da yapıldığını biliyorum; İstanbul Başsavcılığıyla ne ilgisi var ki?” sözlerini kullandı.

“HAKSIZ YERE SUÇLANDIĞINIZI BİLEREK YAŞAMAK İNSANI ÖFKELENDİRİYOR”

Antalya’da gözaltına alınma anıyla ise Zafer Partisi Genel Lideri şöyle anlattı:

• “O gün genel merkezdeki çalışmalarımı bitirdikten sonra biraz erken saatte bir buluşmam vardı. Sonra lokantaya geçtim ve arkadaşla sohbet ederken, muhafaza grup amiri yanıma geldi. “Efendim, galiba makûs bir şey oluyor, çevreyi polisler sardılar, sizle görüşmek istiyorlar” dedi. “Olur tabii” dedim ve üste çıktım. Aklıma iki şey geldi: Bir gözaltı, iki suikast ihbarı. Suikast ihbarı daha yüksek bir ihtimaldi, ancak gözaltı olduğunu söylediler.”
• “Yukarıya çıktım ve “Hayırdır, müdür beyefendi?” dedim. “Suikast mı, gözaltı mı?” diye sordum. “Gözaltı efendim” dediler. Etrafımda yaklaşık 25-30 polis vardı, bu gözaltının tutuklama ile sonuçlanacağı muhakkaktı. Bir hata isnadı yoktu, fakat hakaret suçlaması vardı.”

“İSTANBUL’A GİDENE KADAR BAŞIMDA DAİMA BİR SORU VARDI”

Antalya’da gözaltına alındıktan sonra kara yoluyla İstanbul’a getirilmesine değinen Özdağ, tutuklanmayı beklenmediğini söz etti:

• “İstanbul’a gidene kadar başımda daima bir soru vardı: “Nasıl tutuklayacaklar?” Zira hakaretten ötürü tutuklama olmaz. İstanbul’a vardığımda avukat görüşme odasında beklemeye başladım. Ne vakit götürürsünüz dedim, “Yarın” dediler. Lakin öğlenden sonra saat 1:30’a kadar beklettiler.”

• “Bu sırada sabah 9’da İstanbul Başsavcılığı, Kayseri Vilayet Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı yazmış ve “Olaylarla ilgili Zafer Partisi’ne dair bir rapor varsa yollayın” demiş. Ancak bu türlü bir rapor yoktu. Bunun üzerine, onlar da kendi raporlarını hazırlamışlar.”
• “Beş tane Zafer Partisi üyesi, olaylardan sonra gözaltına alınmış. Bir tanesi eski üye, biri de olaylardan üç yıl evvel, bir oburu ise altı ay evvel üye olmuş. Hepsi takipsizlik almıştı. Lakin buna dayanarak beni tutuklamaya sevk ettiler ve hakim de “Tutuklanmasının önünde mani yoktur” diyerek tutukladı.”

Haksız yere suçlandığını tabir eden Özdağ, “86 milyon insanı tutuklamak mümkün; milletvekilleri dışında kimseye dokunulmazlık tanınmaz. Bu süreç başlamış oldu, lakin bir yandan da çok ağır bir çalışma temposu vardı. Beş ay boyunca yat kalk epey yoruldum. Ama haksız yere suçlandığınızı bilerek yaşamak insanı öfkelendiriyor; bu, insanı en çok yoran şeydir. Bir de ne vakit çıkacağımı bilmemek, insanın dertlerini artırıyor.” dedi.

“Şimdi gerekçeyi çok büyük bir merakla bekliyorum” diyen Özdağ, “Hakim çok zarifti, lakin ben tarihe geçmesini isterdim. Türkiye’de bağımsız yargı olmasa da bağımsız yargıçların olduğunu gösterebilirdi. Kamuoyuna da adalet için hala umut olduğuna dair bir bildiri verebilirdi” dedi.

“TÜRKİYE’DE İKİ FARKLI HUKUK UYGULAMASI VAR”

İsrail-İran çatışmasının akabinde gündeme gelen ‘iç cephe’ konusuna da değinen Özdağ, şunları söyledi:

“Benim birinci günden itibaren söylediğim şu oldu: Türkiye’de iki farklı hukuk uygulaması var. İktidara yakın olanlara farklı, muhalefettekilere farklı bir hukuk uygulanıyor. Lakin bir milletin bir tek hukuku olmalı. Şayet destekleyenlere farklı, desteklemeyenlere ise düşman ceza hukuku uygulanırsa, ulusal birlik tesis edilemez.”

“BU SÜREÇ BÜYÜK BİR PROBLEM YAŞIYOR”

Daha önce AKP-MHP-DEM Parti ortasında yürütülen ‘İmralı Süreci’ tesiri sebebiyle tutuklandığı tabir eden Özdağ, İpek Özbey’in “Neden özgür bırakıldınız?” sorusuna şöyle karşılık verdi:

“Bu süreç büyük bir zahmet yaşıyor. Külfet, bu sürecin tabiatındaki öteki konulardan kaynaklandı. Ben, PKK terör örgütüne güvenilmemesi gerektiğini başından beri tabir ettim. PKK, “Türkiye beni yendi ve ben mağlup oldum” demeden, Türkiye ile müzakere yapılmaması gerektiğini söylüyorum. Bu yaklaşımımı her vakit savundum.

Hem Öcalan’ın hem de PKK’nın açıklamalarında bir zafer havası vardı. Birinci müzakere sürecinde de böyleydi. O vakit Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den randevu almıştım, onu ziyaret ettim ve kendisine yedi sayfalık bir rapor sundum.

Bu sebeple, PKK’nın ne yapacağını, ne yapmayacağını hem bir bahis uzmanı olarak hem de Türk siyasi tarihinin içinde faal birisi olarak çok düzgün öngörebiliyorum.”